Bağırsak Bakterileri Bizi Daha Zeki Yapabilir Mi?

Araştırmalar bağırsaklarımızda bulunan bakterilerin sağlığımızı ve zekamızı etkilediği yönünde.

Bağırsaklarımızda neredeyse iki kilo ağırlığındaki bakteriler duygu durumumuzu, zekamızı ve sağlığımızı etkiliyor. Bu ilk başta ne kadar olanaksız bir durum gibi gelse de güncel araştırmalar bu bağlantının doğru olduğu yönünde.

Mikrobiyota da denilen bakteriler vücudumuzda kendi hücrelerimizden sayıca çok daha fazla bulunmaktadır. Sindirimde ve enfeksiyonların önlenmesinde rol oynayan bu bakteriler aynı zamanda serotonin gibi maddeler üretmektedir. Bundan dolayı anksiyete ve stresi azalttığı da görülmüştür. Nörobilim profesörü John Cryan ve onun ekibinin yaptığı bir araştırmaya göre insan vücudunda mikrobiyota olmadığı taktirde beyin yapısı, işlevleri ve insan davranışları ciddi boyutlarda değişikliğe uğramaktadır. Fareler üzerinde yaptıkları bir araştırma ise bu bakterilerin farelerin bilişsel yetilerini ve hatta zekasını arttırdığı yönündedir. İşte bağırsaklara “ikinci beyin” denilmesi de bu yüzdendir.

Devamını Oku
10 Ocak 2020

Müzik Enstrümanı Çalmak Beyinde Şölen Etkisi Yaratıyor

Anita Collins müzik enstrümanı çalmanın beynimizde nasıl bir etki bıraktığını anlatıyor.

Müzik dinlediğinizde beyninizin farklı bölgeleri birbirine bağlanıyor ve aktif hale geliyor. Enstrüman çaldığınız zaman ise durum tam olarak bir vücut-beden egzersizine dönüyor. Peki tam olarak beyinde neler gerçekleşiyor? Anita Collins videoda bu soruyu cevaplandırıyor ve enstrüman çalarken beyinde havai fişeklerin nasıl ortaya çıktığından ve bu durumun uzun süreli etkilerinden bahsediyor.

Şu anda bir enstrüman çalmıyorsanız da bu videoyu izledikten sonra bu doğrultuda bir isteğiniz oluşabilir. Hiçbir şey için geç değil!

Devamını Oku
17 Eylül 2019

Beynimizin Yüzde Kaçını Kullanıyoruz?

Hayatınızda mutlaka bir kez dahi olsa birisi size beyninizin sadece %10’unu kullandığınızı söylemiştir. Bu, fen bilgisi öğretmeniniz de olabilir arkadaşınızda. Sadece Türkiye’de değil diğer ülkelerde de çok yaygın olan bu inanışın bilimsel bir gerçekliği yok.

 

2014’de yayınlanan Lucy adlı filmde, ilaç kullanarak beyninin kalan yüzde doksanını kullanan bir kadın doğaüstü yeteneklere sahip olmuştu. Amerika’da insanların yüzde altmış beşi, fen bilgisi öğretmenlerinin yarısı insanların beyninin yüzde onunu kullandığını düşünüyor. Daha ilginci ise 1998 yılında yapılan bir çalışmaya katılılan psikoloji öğrencilerinin 3’te 1’inin bu inanca sahip olduğu ortaya çıktı. Peki bu inanç niye bu kadar yaygın?

 

1890’larda, William James, “Çoğumuz zihinsel potansiyelimizi kullanmıyoruz.” demişti. James’in niyeti, beynin kullanımına dair bir kısıtlama değil, insanları beynini daha çok kullanmaya zorlamaktı. Harvard psikoloğu olan James’I yanlış yorumlamak bir asırdan fazla süre gelen bir kavram yanılgısına yol açtı.

 

Bu kavram yanılgısını bilimdeki başka düşünceler de beslemiş olabilir. Nöronların beynimizin %10’unu oluşturuyor olduğu inancı bu yanılgıya yardımcı olmuş olabilir. Ayrıca bilim insanları uzun süre boyunca bizdeki ön lopların ve yan loplardaki geniş bir alanın amacını anlayamadı. Hasar görmeleri, motor ya da duyusal kayıplara neden olmadığından, uzmanlar hiçbir işe yaramadıkları sonucuna vardılar. Onlarca yıl bu bölgeler işlevlerinin tanımlanması zor olan sessiz bölgeler olarak adlandırıldı. O zamandan bu yana, yeni beyin görüntüleme yöntemleri ile bu bölgelerin yönetici ve bütünleştirici yetenekleri vurguladığını öğrendik. Bu bölgeler, soyut akıl yürütme, tasarlama, karar kıyaslaması ve durumlara uyum sağlama için çok önemli.

 

Beynin 9/10’unun kafatasınızın içinde öylece beklediği düşüncesi, beynin nasıl enerji kullandığı hesaplandığında mantıklı değil. Beynimiz vücudumuzun %2’sini oluştururken enerjimizin %20’sini harcar. Diğer canlılara oranla oldukça fazla enerji tüketen beynimizin sadece 1/10’unu kullanması mantıklı değil.

 

Beynimizin harcadığı enerji oranı, gelişen beyin görüntüleme yöntemleri ve bilimsel çalışmalar beynimizin sadece %10’unu kullanmadığımızı açıkça gösteriyor.

Kenneth L. Higbee & Samuel L. Clay (1998) College Students’ Beliefs in the Ten-Percent Myth, The Journal of Psychology: Interdisciplinary and Applied, 132:5, 469-476, DOI: 10.1080/00223989809599280

Devamını Oku
19 Ağustos 2019

Albert Einstein’ın Beyin Yapısı Diğer İnsanlardan Farklı mı?

Albert Einstein dünyanın en zeki insanlarından biri. Peki bu zeka, beyin yapısında bir farklılık oluşturmuş olabilir mi?

Florida State Üniversitesi’nde bir antropolog Einstein’ın beyni hakkında bir çalışma başlattı. Bu çalışma, Albert Einstein’ın beyninin çoğu insanınkinden farklı olduğu gerçeğini ortaya çıkardı. Bu farklılıklar, Einstein’ın zamanın doğası ve uzay hakkındaki benzersiz keşifleriyle bağdaştırıldı. Araştırma için Einstein’ın beyninin ölümünden hemen sonra çekilen ama daha önce detaylı analiz edilmeyen fotoğrafları kullanıldı. Fotoğraflar; Einstein’ın beyninde bulunan prefrontal korteksin (beyinde bulunan ve soyut düşünme için önemli olan bir bölüm), normal bir insanın prefrontal korteksinden çok daha karmaşık bir düzene sahip olduğunu gösterdi. Başka bir deyişle, Einstein’ın beyni diğer insanların beyninden çok daha farklı görünüyor.

Bu Einstein’ın beyninin ölümünden hemen sonra 1955 yılında çekilmiş bir fotoğrafı. Bu fotoğraf üzerinde yapılan çalışmalar, Einstein’ın prefrontal korteksinin diğerlerinden olan farkını daha açık bir şekilde ortaya çıkarmıştır.

Yapılan çalışmalar sırasında Einstein’ın beyni farklı insanlara ait 85 beyinle karşılaştırıldı ve Einstein’ın prefrontal korteksindeki kıvrımların diğer beyinlerden çok daha farklı olduğu gözlemlendi.

Einstein’ın beyni nasıl bu kadar detaylı incelendi?
Einstein, 1955 yılında hayatını kaybettikten sonra patalojist Thomas Harvey tarafından otopsi yapıldı. Otopsiden sonra Einstein’ın beyni formalin içine koyuldu ve bu şekilde muhafaza edildi. Farklı uzmanlar tarafından gözlemlenebilmesi için beynin onlarca farklı açıdan fotoğrafları da çekildi. İncelemeler sırasında Einstein’ın beyni 240 ayrı parçaya bölünerek her bir parçadan ayrı doku örnekleri alındı. Bu doku örnekleri dünyanın pek çok farklı yerine gönderildi ve uzmanlar tarafından incelendi.

Uzun çalışmalara rağmen Einstein’ın beyniyle ilgili detaylı bilgiler ilk 30 yıl boyunca ortaya çıkartılamamıştı. Daha sonraki yıllarda; beynin iki bölümünde, her bir nöron ve hücre için alışılmadık kadar çok glia (beyinde bulunan bir sinir hücresi) bulunduğu saptandı.

Einstein’ın Berlin’deki ofisinde 1920 yılından bir fotoğrafı.

Einstein, günümüzde en çok tanınan bilim adamlarından biri. Soyut konulardaki çeşitli düşünceleri, özellikle de genel ve özel görelilik teorileri, herkesin uzay ve zaman hakkındaki düşüncelerini derinden etkiledi. Einstein’ı özel yapan noktalardan bir diğeri de zamanın göreceliliği gibi başkalarının araştırmaya ve düşünmeye cesaret edemeyeceği konularda çalışmış olması.

1947 yılında, 68 yaşındaki Albert Einstein.

Einstein’ın evren hakkındaki görüşleri ve soyut düşünme yeteneği, onun modern fiziğin babası ve 20. Yüzyılın en etkileyici fizikçisi olarak kabul edilmesinin nedenidir. Einstein’ın beyni üzerinde yapılan tüm bu çalışmalar bize gösteriyor ki düşünmek, araştırmak ve çalışmak insan beyni üzerinde gerçekten fiziksel değişiklikler yaratabiliyor.

Devamını Oku
7 Ağustos 2019

Ahtapotların Beyinleri Nerededir?

Ahtapotlar ve mürekkep balığı, kalamar gibi akrabaları; bilişsel karmaşıklıkları ve hareketlerinin çeşitliliği bakımından diğer omurgasızlardan ayrılırlar. Ahtapotları, insanlara ve diğer omurgalılara olan evrimsel uzaklıklarına rağmen bazı aletleri kullanabilir, karmaşık bulmacaları çözebilir, insanları tanıyabilir ve oyun oynarken nesneleri keşfedebilir. Bütün bunları ve daha fazlasını yapabilmelerini ise benzersiz sinir sistemlerine borçlular.

Seattle’da ki Washington Üniversitesi’nde davranışssal sinirbilim ve astrobiyoloji üzerine yüksek lisans yapan Dominic Sivitilli, ahtapotların beyinleri ve kolları arasındaki bilgi akışını temsil eden yeni bir model geliştirdi. Bu model, ahtapot sinirbilim ve davranışları üzerinde daha önce yapılmış çalışmalara ve laboratuvarda yani toplanmış bilgilere dayanıyordu.

Diğer omurgalılar merkezi bir sinir sitemine sahipken; ahtapotların sinir sitemleri, dağınık sinir kümelerinden oluşan ve vücut içinde bir ağ şeklinde yayılmış bir hale evrilmiştir. Bu sayede vücutlarının her bölgesinde sinir kümeleri bulunabilir. Ahtapotların toplamda 500 milyon sinir hücresi vardır ve bu hücrelerin 350 milyonu kollarında bulunur.

Ahtapotların kolları beynin komutları olmadan bağımsız bir şekilde dokunabilir, tadabilir ve hareket edebilir. Hatta vücuttan ayrılan bir kol uzanma ve tutma gibi hareketleri yapmaya devam edebilir.

Ahtapotların kollarındaki bu sinirler ve yetkinlik, beyinlerinin oldukça fazla miktardaki hesaplama kapasitesinin bir kısmının kollara iletilmesini sağlıyor ve kollar da önemli birer hesaplama bölümü haline geliyor. Bunun sayesinde ahtapotların her kolu duyusal birer motor entegrasyon merkezi haline geliyor. Bütün bu süreç, ahtapotların büyük miktarlardaki bilgileri paralel olarak işlemelerine yardım ediyor.

Çok fazla bilgiyi aynı anda kullanabilmeleri sayesinde ahtapotlar dışarıdan gelen bilgileri daha çabuk algılayıp tepki verebiliyor ve hareketlerini çok daha hızlı kontrol edip hareket edebiliyorlar. Ahtapotların kollarındaki parmak uçları dışarıdan gelen duyusal bilgileri anlayabilir, işleyebilir ve bir hareketi başlatmak için beyinden komut almadan diğer kolları koordine edebilir. Başka bir değişle, beyin kolların nerede olduğunu ve ne yaptığını tam olarak bilmeden kollar birbirinin konumunu anlayabilir ve uyumlu şekilde hareket edebilirler.

Ahtapotların kolları basit hareketleri beyinden komuta almadan yapsa da avlanma gibi daha karışık ve beyinden komut almayı gerektiren eylemlerin nasıl gerçekleştiği de ayrıca merak konusu. Araştırmayı gerçekleştiren öğrenci Sivitilli, ahtapotların; dünyada bulabileceğimiz en ilginç zihin yapılarından birine sahip olabileceğini söylüyor. Ahtapot zihnini incelemek ve anlamak bize dünyanın ötesindeki zihin yaşamına ulaşmada da yardım edebilir.

Farklı zihin yapıları çok farklı şekillerde evrilerek değişebilir. Eğer ahtapotlar gibi dünyadaki farklı canlıların incelersek, zihnin alabileceği formların çeşitliliği hakkında daha geniş bir bakış açısı kazanabiliriz.

Devamını Oku
30 Temmuz 2019